Monday, August 1, 2011

noktası yok, virgülü az.

yazmıyorum.artık. yazamıyorum.okumaktan yada okuduğumu kendi içimde özümseyip azıcık pay çıkarmaktan bi haber oldum. nedenini sormadım bile uzun zamandır. Önüme paravan yaptığım çirkin görseller dışında aslında hissetmeye çalıştığım şeylerden soyutlandım bir bakıma. ama güneş taze, hele de temmuz sıcağında. gerçekten gülümsemediğini farkettiğinde başlıyor hepsi. hayır depresif bi iki cümleyle hayatı basitleştirmek için değil. tam tersine birşeyler oluyor bacaklarının etrafında, algılarını yoğunlaştıramadığın. bir sivri dolanır hani etrafta bi türlü göremezsinde düşüncesi bile kaşındırır vücudunu. işte öyle diken üstünde, eski yaşanmışlıklar, paylaşamadıklarım ve unuttuklarım batıyor inceden. kendimi batırıyorum kendime sonra, bütün ağdalı cümlelerimi sıralayıp. Yeniye çok çabuk alışıyoruzda eskiyi istiyorum şimdi özlemle. okumak istiyorum televizyonsuz odalarda. resimlerin monitörlere değilde kitap aralarına, dolap kapaklarına sıkıştırıldığı zamana dönelim istiyorum. pazar yürüyüşü o çok sevdiğin arkadaşınla. şimdi hep mesgul hep uzakta olan arkadaşınla. klavyenin aralarına sıkışan iki kelime hal hatır sorma merasimini yaşamadan, çat kapı bi eve gidip, ah keşkenin yerini çayla doldursak sonra. nasıl bir modernitenin içindeysem besleyemiyorum kendimi. iki tepinip vıcığım çıktığında mutluyum sanıyorum ya, sonrasının külfeti doluyor içime .bunlar yeni değil elbet. ondan alıp kendime çalıyorum kibrimi. pür-ak cümle kuramıyorum diye serzenişler kendini buluyor gece yastık savaşında.Olmayan ve asla olduramayacagımız uzantılarıyla hayatın, debelen dur şimdi. ama güneş taze, yapraklar serin. sanırım en çok bu dokunuyor duduklarıma ki yarasını kemirmeden huzur bulamıyorum. olduramadıkça uyuyor, yeniden başlıyorum.

0 yorum:

Post a Comment