Saturday, November 26, 2011

Ve bir o kadar da vurgun yemişsin, kanı taze.tekerrür tekerrür,
iki heceye sığmıyor.-Olmadı, Olsun.
laflarımın taşları toplandı ve attı kendini aşağı. Şimdi gel de alametten bahset bana. ağır ağır.

Monday, August 1, 2011

noktası yok, virgülü az.

yazmıyorum.artık. yazamıyorum.okumaktan yada okuduğumu kendi içimde özümseyip azıcık pay çıkarmaktan bi haber oldum. nedenini sormadım bile uzun zamandır. Önüme paravan yaptığım çirkin görseller dışında aslında hissetmeye çalıştığım şeylerden soyutlandım bir bakıma. ama güneş taze, hele de temmuz sıcağında. gerçekten gülümsemediğini farkettiğinde başlıyor hepsi. hayır depresif bi iki cümleyle hayatı basitleştirmek için değil. tam tersine birşeyler oluyor bacaklarının etrafında, algılarını yoğunlaştıramadığın. bir sivri dolanır hani etrafta bi türlü göremezsinde düşüncesi bile kaşındırır vücudunu. işte öyle diken üstünde, eski yaşanmışlıklar, paylaşamadıklarım ve unuttuklarım batıyor inceden. kendimi batırıyorum kendime sonra, bütün ağdalı cümlelerimi sıralayıp. Yeniye çok çabuk alışıyoruzda eskiyi istiyorum şimdi özlemle. okumak istiyorum televizyonsuz odalarda. resimlerin monitörlere değilde kitap aralarına, dolap kapaklarına sıkıştırıldığı zamana dönelim istiyorum. pazar yürüyüşü o çok sevdiğin arkadaşınla. şimdi hep mesgul hep uzakta olan arkadaşınla. klavyenin aralarına sıkışan iki kelime hal hatır sorma merasimini yaşamadan, çat kapı bi eve gidip, ah keşkenin yerini çayla doldursak sonra. nasıl bir modernitenin içindeysem besleyemiyorum kendimi. iki tepinip vıcığım çıktığında mutluyum sanıyorum ya, sonrasının külfeti doluyor içime .bunlar yeni değil elbet. ondan alıp kendime çalıyorum kibrimi. pür-ak cümle kuramıyorum diye serzenişler kendini buluyor gece yastık savaşında.Olmayan ve asla olduramayacagımız uzantılarıyla hayatın, debelen dur şimdi. ama güneş taze, yapraklar serin. sanırım en çok bu dokunuyor duduklarıma ki yarasını kemirmeden huzur bulamıyorum. olduramadıkça uyuyor, yeniden başlıyorum.

Friday, July 9, 2010

5.42




things have gotten closer to the sun
and I have done things in small doses.

Thursday, May 6, 2010

nem.

sesli ortamda kitap okuyamaz,televizyon açıkken uyuyamaz,olur olmaz konuşur ama sesini duyuramaz. nası haller bunlar istanbuldan uzaklaşmak için çıkılan yolculuğu bir tuşla egale edip, mutsuzluk halini kaçtıklarına indirgeyip, sonunda anne tatlısı yemek için mutfak masasında beklemeye koyulmak. çok basit bir soru bu aslında, kendimden mi sıkılıyorum onlardan mı sürekli, ki sürekli kaçış hali, ama nereye geri dönüş çabası? Une absence d'oeuvre .nerden geliyor kafama abuk subuk çıkarımılar."Hiçbir insan iyi değildir" dedi İsa. Ve bu yüzden hiçbir insan korkusuz değil.
çok düşünüp çıkarsın çemberden, dışında bir hiçsin içinde bir parça
ekşidim sanki,koltuğu parçalaysım gelmeden kalksam.
ama dursam ölürüm paramparça olur dünya.

Monday, April 19, 2010

yasak açı.

kimin bakışıyla bakıyorsan, o'sun.

Sunday, April 11, 2010

self-construct bum bum.

















yokuş yukarı çıkarken çektiğin acıyı paydalara böl, vardığın noktada dönüp yokuş aşağı bak şimdi çıkar bütün fazlalıklarını, oh ne rahat düzayak ne ala otoban.